Collocations - 5
- Bağlantıyı al
- X
- E-posta
- Diğer Uygulamalar
TO
Ingilizce | Türkçe | Örnek cümle |
access to | erişim | I need access to the internet. (İnternete erişime ihtiyacım var.) |
an alternative to | bir alternatifi | This is an alternative to the traditional approach. (Bu, geleneksel yaklaşıma bir alternatiftir.) |
an attitude to | bir tutum | He has a positive attitude to life. (Hayata karşı olumlu bir tutumu var.) |
an exception to | bir istisna | This rule is subject to a few exceptions. (Bu kuralın birkaç istisnası vardır.) |
a solution to | bir çözüm | We need to find a solution to this problem. (Bu probleme bir çözüm bulmamız gerekiyor.) |
a threat to | bir tehdit | Climate change is a threat to the planet. (İklim değişikliği gezegen için bir tehdittir.) |
a witness to | bir şahit | I was a witness to the crime. (Suçun şahidiydim.) |
reaction to | tepki | The public reaction to the new law was negative. (Yeni yasaya halk tepkisi olumsuzdu.) |
reply to | cevap | He replied to my email immediately. (E-postama hemen cevap verdi.) |
key to | anahtarı | Education is the key to success. (Eğitim başarı için anahtardır.) |
OVER
Ingilizce | Türkçe | Örnek cümle |
be in authority over | yetkili olmak | The manager is in authority over the employees. (Yönetici, çalışanlar üzerinde yetkilidir.) |
have control over | kontrol etmek | I have control over my own life. (Kendi hayatımı kontrol ediyorum.) |
be in dispute over | anlaşmazlık içinde olmak | The two countries are in dispute over the border. (İki ülke sınır konusunda anlaşmazlık içindedir.) |
Ingilizce | Türkçe | Örnek cümle |
contrast with | zıtlık oluşturmak | The two paintings contrast with each other in terms of color and style. (İki resim, renk ve stil açısından birbirleriyle zıtlık oluşturuyor.) |
be in dispute with | anlaşmazlık içinde olmak | The two countries are in dispute with each other over the border. (İki ülke sınır konusunda anlaşmazlık içindedir.) |
an encounter with | bir karşılaşma | I had an encounter with a bear while I was hiking. (Yürüyüş yaparken bir ayı ile karşılaştım.) |
link with | bağlamak | The new road will link two major cities. (Yeni yol, iki büyük şehri birbirine bağlayacak.) |
quarrel with | tartışmak | My friend and I quarreled over a stupid thing. (Arkadaşımla aptalca bir şey için tartıştık.) |
relationship with | ilişki | He has a good relationship with his parents. (Ailesiyle iyi bir ilişkisi var.) |
Yorumlar
Yorum Gönder